Yıllarca şirketin başarısı için ter döktüm. Bilgim, tecrübem, işime olan bağlılığımla hep takdir topladım. Yöneticilik pozisyonuna gelmek için gerekli tüm kriterleri fazlasıyla karşılıyordum. Ancak, terfi zamanı geldiğinde hep bir bahane buldular.
Bir gün, cesaretimi toplayıp yöneticime sordum: “Neden terfi edemiyorum?” Gülümsedi, “Sen çok değerli bir çalışansın ama…” diye başladı. Gözleri kaçamak bir şekilde, “Müşterilerimizle iletişimde sorun yaşayabilirsin. Biraz aksanın var, anlıyor musun?” dedi.
O an, sanki dünyam başıma yıkılmıştı. Aksanım, benim kimliğimin bir parçasıydı. Doğduğum toprakların, çocukluğumun, ailemin bir yansımasıydı. Bunu nasıl bir sorun olarak görebilirlerdi?
İtiraz ettim, “Ama ben bu şirkette yıllarca müşterilerle iletişim kurdum, hiçbir sorun yaşamadım,” dedim. Yönetici, “Evet ama yöneticilik farklı,” dedi. “Daha profesyonel bir imaj gerekiyor.”
O gün anladım ki, ne kadar başarılı olursam olayım, ne kadar çok çabalarsam çabalayayım, bazı önyargıları yıkmak mümkün değildi. Aksanım, benim için bir engel olarak kalacaktı.
O günden sonra, işime olan sevgim yavaş yavaş azaldı. Motivasyonum düştü, performansım etkilendi. Sonunda, kendi isteğimle istifa ettim. Belki bir gün, insanların sadece yeteneklerine ve başarılarına baktığı bir iş ortamı bulurum diye umut ettim.